Ana Sayfa
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Eser (Nota) Arşivi
Yeni Mesajlar
Kayıt Arşivi
Yeni Mesajlar
Köşe Yazıları
Yeni yazılar
Yeni yorumlar
Yazı dizisi
Yazıları ara
Ansiklopedi
Yeni maddeler
Yeni yorumlar
Yeni puanlamalar
Ansiklopedi'de ara
Bizimle Paylaşın!
Giriş Yap
Kayıt Ol
Türkçe (TR)
Dil Seçici
English (US)
Türkçe (TR)
Neler Yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Menü
Giriş Yap
Kayıt Ol
Install the app
Yükle
Ana Sayfa
Klasik Türk Mûsikîsi (Alaturka)
Müzik Sohbetleri
Şair ve Bestecı̇ Arasındakı̇ Ahenk
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="orkun zafer özgelen" data-source="post: 84942" data-attributes="member: 393"><p>Eserleri dönemsel olarak ele almak gerekir, tıpkı tarih gibi. Dede Efendi ya da öncesinde prozodi kavramı zaten yoktu. Mesele eserleri görkemli, ihtişamlı şekilde meydana getirmekti. Özellikle büyük formdaki eserlerde kelimeler öylesine bölünür ki, anlamını zaten bu yüzden bile yitirir. Bunu dönemin sosyal ve siyasi konjöktürü olarak ele almak lazım. Örneğin padişahın taç giyme töreni, ya da cuma selamlığı. Bunların ne kadar uzun törenler ile yapıldığını biliyoruz. Halbuki bu taç giyme olayı ya da selahiyet bu kadar uzun olmaya da bilirdi. Ya da padişah cuma namazına giderken neden bu şatafat?. Ya da yabancı elçilerin kabulündeki olaylar. Hasbahçede Ayş u Tarap adlı kitapta bunlar yazıyor. Elçiler geliyor sarayın bahçesinde yırtıcı hayvanlar var, filler var vs. bunlar ile önce bir psikolojik baskı uygulanıyor. Adam zaten huzura gelene kadar bu gördükleriyle, ya da davranışlar ile sindiriliyor. Eserler de böyle. Mesele anlamdan çok ihtişam.</p><p>Makalede bahsedilen prozodi kavramı 100 yıl içindeki dönemi kapsamaktadır, ki zaten verilen örnekler de öyle.</p><p>Bu arada Dede'nin 'yine bir gülnihâl' şarkısı o kadar da vezne aykırı değildir. Sadece 'yine' kelimesinin geldiği yer bozar ama diğer kısımlar gayette de vezne uygundur. Bu galat-ı meşhur biraz.</p><p></p><p>Bahsettiğiniz 4 mısralı güftelerdeki 2 ve 4. mısraların aynı olması, akılda kalması için önemlidir. 19. yüzyıldan yani modernleşmenin etkisi altında yaşamış bestekarın akılda kalıcı bir şarkı besteleme isteği gözardı edilmemeli. Bildiğimiz gibi şarkı formunun 2. 4. mısralarına tekabül eden kısımlar aynı melodiler ile bestelenir. Sözlerin de aynı olması, bu meyanda gayet doğaldır. Burada hayatın hızlanması, tüketimin artması, melodilerin sadeleşmesi, hayatın da bu oranda sadeleşmesi olarak ele alınabilir. Örneğin 'beni kaybettin artık sen çok bekleyeceksin' mısrası, en akılda kalıcı kısımdır. Besteci de bunun farkındadır, biraz da pragmatiktir aslında. Ya da 'yetiş ey gamze, yetiş imdade', bu bestecinin bazen tercihidir. Çünkü bazen güfte farklı olsa da, besteci aynı mısrayı kullanır.</p><p></p><p>Kısaca prozodi kavramı özellikle Arel ile gündeme gelmiş, ki kitabı vardır bu konuda, 100 yılı aşmayan bir konudur.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="orkun zafer özgelen, post: 84942, member: 393"] Eserleri dönemsel olarak ele almak gerekir, tıpkı tarih gibi. Dede Efendi ya da öncesinde prozodi kavramı zaten yoktu. Mesele eserleri görkemli, ihtişamlı şekilde meydana getirmekti. Özellikle büyük formdaki eserlerde kelimeler öylesine bölünür ki, anlamını zaten bu yüzden bile yitirir. Bunu dönemin sosyal ve siyasi konjöktürü olarak ele almak lazım. Örneğin padişahın taç giyme töreni, ya da cuma selamlığı. Bunların ne kadar uzun törenler ile yapıldığını biliyoruz. Halbuki bu taç giyme olayı ya da selahiyet bu kadar uzun olmaya da bilirdi. Ya da padişah cuma namazına giderken neden bu şatafat?. Ya da yabancı elçilerin kabulündeki olaylar. Hasbahçede Ayş u Tarap adlı kitapta bunlar yazıyor. Elçiler geliyor sarayın bahçesinde yırtıcı hayvanlar var, filler var vs. bunlar ile önce bir psikolojik baskı uygulanıyor. Adam zaten huzura gelene kadar bu gördükleriyle, ya da davranışlar ile sindiriliyor. Eserler de böyle. Mesele anlamdan çok ihtişam. Makalede bahsedilen prozodi kavramı 100 yıl içindeki dönemi kapsamaktadır, ki zaten verilen örnekler de öyle. Bu arada Dede'nin 'yine bir gülnihâl' şarkısı o kadar da vezne aykırı değildir. Sadece 'yine' kelimesinin geldiği yer bozar ama diğer kısımlar gayette de vezne uygundur. Bu galat-ı meşhur biraz. Bahsettiğiniz 4 mısralı güftelerdeki 2 ve 4. mısraların aynı olması, akılda kalması için önemlidir. 19. yüzyıldan yani modernleşmenin etkisi altında yaşamış bestekarın akılda kalıcı bir şarkı besteleme isteği gözardı edilmemeli. Bildiğimiz gibi şarkı formunun 2. 4. mısralarına tekabül eden kısımlar aynı melodiler ile bestelenir. Sözlerin de aynı olması, bu meyanda gayet doğaldır. Burada hayatın hızlanması, tüketimin artması, melodilerin sadeleşmesi, hayatın da bu oranda sadeleşmesi olarak ele alınabilir. Örneğin 'beni kaybettin artık sen çok bekleyeceksin' mısrası, en akılda kalıcı kısımdır. Besteci de bunun farkındadır, biraz da pragmatiktir aslında. Ya da 'yetiş ey gamze, yetiş imdade', bu bestecinin bazen tercihidir. Çünkü bazen güfte farklı olsa da, besteci aynı mısrayı kullanır. Kısaca prozodi kavramı özellikle Arel ile gündeme gelmiş, ki kitabı vardır bu konuda, 100 yılı aşmayan bir konudur. [/QUOTE]
Alıntı ekle...
Kullanıcı Doğrulaması
Gönder
Ana Sayfa
Klasik Türk Mûsikîsi (Alaturka)
Müzik Sohbetleri
Şair ve Bestecı̇ Arasındakı̇ Ahenk
Üst
Alt